4 Ekim 2010 Pazartesi

Duyuyor musun çatındaki sesleri? yağmur değil o, benim..
Kovmadın belki ama, içeri girmekten hala korkan, ama hala kapına gelmiş olan benim.
"Kaç yağmurdan, içeri gel" diyorsun ama bilmiyorsun ki sevgilim, aramızda bir uzaklık var.
Bütün o güzel şarkıların bahsettiği uzaklık değil belki ama; dip dibe olsak bile kalacak o uzaklık..
Sıcak olan herşeyi alıp götüren, bir şekilde yalıtan uzaklık.
Öyle ki, yumruklaya yumruklaya kapını çalsam bile yağmur pıtırtısı kadar uzak gelecek..
Biliyorum ki ne gözyaşları döküldü, dondu buz oldu sonra tekrar kırıldı.
Ama artık sonunda üzüleceğimiz tek bir kelime çıkmayacak ağzımdan.
Şarabından içmeyeceğim. Sen beni susuz bırakıyorsun, ölüme terk ediyorsun..
Kalbim ne kadar kırılgan, tenim ise ne kadar renkli..
Güzel zamanlardan kalan bütün o renkler tenimde şimdi, ama içimde sadece karanlık var,
ve Yağmurun çiselemesi gibi soğuk..
Ama sen, gizlice gözyaşı döktüğünde, "geri gel!" dediğinde, nasıl da koşar gelirim hemen yanına.
Ama nasıl koşabilirim sen benim kalbimi alıp; kemiklerimi aciz bıraktığında?.
.Ama "yetiş" diyorsun ve ben yine de koşuyorum.. koşuyorum ve koşuyorum.
Koşuyorum ve bir an da olsa yanındayım, ama biliyorum; öyle bir zaman gelecek ki ben yine ölmüş olacağım.
bana gitmemi söylüyorsun..
Elimde gözyaşlarım, ayrılıyorum; gölgeler ve gökyüzü üstüme kapanıyor adeta.
Son bir adım daha atıp alacakaranlıkla eriyorum.
Bütün olanlar var aklımda, ama hiçbir şey de değişmeyecek sanki.. belki de değişmemeli..
Bunca yıldan sonra beni kendi duygularımın derinliğinde bıraktın.
Gölgelerle sırılsıklam olmuş kadife bir örtü üzerimde örtülü.
Bütün hislerimi bu umursamaz dünyadan çevirdim.
Bütün o güzel anlar, özellikle bir kenarda bekliyor.
Öyle uzağız ki..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder